Kanayan Yaramız
Tarih boyunca Türk milleti dünyanın neredeyse her bölgesinde devletler kurmuştur. Büyük bir çam ağacının kozalakları olarak nitelendirebileceğimiz bu devletlerden biri de bugünkü Çin sınırları içerisinde Doğu Türkistan coğrafyasındaki Uygur Devleti’dir. Yerleşik yaşamı benimseyerek Türk tarihinde büyük izler bırakan bu devlet birçok özelliğiyle dünya medeniyetine de katkıda bulunmuştur. Her ne kadar resmi tarih Çin’i gösterse de; kâğıt, matbaa, pusula, barut gibi önemli icatlar bu Türk devleti tarafından bulunup, kullanılmış olduğunu biliyoruz. Öyle ki tarih boyunca savaşmadan bir şeyler elde etmek hususunda çok yetenekli olan Çin, bu büyük uygarlığa da birçok defa siyasi suikastlar düzenlemiş, Uygur Devleti’nin birliğini yıkmak için uzun gayretler sarf etmiştir. Bu gayretleri Uygurları yıkmaya yetmemiştir.
Yine tarihin Türklere cilvesi olarak İki Türk devleti Asya’ya sığmamış ve bir devletin yıkılması şart olmuştur. Tarihin bu cilvesini Uygurlar kaybetmiş ve bu büyük çamın bir kozalağı olarak yıkılmıştır.
İşte böyle büyük bir devlet tarihteki miadını doldurup yıkıldığı vakit, bir akbabanın avının ölmesini beklediği gibi Türk düşmanları da bunu fırsat bilerek bölgeyi hâkimiyetleri altına aldılar. Özellikle Çin Devleti; bölgede uzun yıllar direnişle karşılaşmasına rağmen baskı ve şiddetle buradaki vatandaşlarımızın yaşam haklarını ellerinden aldı. Zira Çin’de komünist ihtilal yaşandıktan sonra insanın en temel hakkı olan yaşama hakkı tamamen yok oldu.
Bugün gördüğümüz kadarıyla yine yıllar öncesindeki vahşilik devam etmektedir. Geçtiğimiz günde yüce Türklüğün vazgeçilmez şehri, Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi’de 140 Türk hunharca katledilmiştir. Dünyanın neresinde olursa olsun bir Türk’ün burnunun kanaması yüreklerimizi dağlamaktadır. Yüreklerimiz aldığımız bu kara haberden sonra tarifi imkânsız bir acıyla kavrulmuştur.
Emperyalist emeller uğruna burada ölüm gün geçtikçe artmaktadır. Doğu Türkistan Türkleri, üzerlerinde nükleer denemeler yapılan, yeni silahların ve savaş teknolojilerinin denendiği birer denek topluluğu haline getirilmektedir. Diğer bir Türk devleti olarak Türkiye aleyhine açılan bütün davalarda, Türkiye’yi haksız bulan AİHM ve dünya kamuoyu Türklere yapılan bu işkencelere her zaman olduğu gibi gözlerini yummaktadır. Doğu Türkistan’daki ırkdaşlarımız katledilirken, her gün değişik bir silahın denenmesinde kullanılırken; mevcut iktidar sahiplerinin ekonomik ilişkilerin bozulmaması uğruna hiçbir şekilde tepki göstermemesi de içimizi yakan diğer bir durumdur. Sadece devlet nezdinde kalmamakla beraber; Türk kamuoyu beyinleri satılmış aydınlar tarafından da uyutulmakta ve bu konuda duyarsızlaştırılmaya çalışılmaktadır. Her fırsatta insan hakları ve barış sözcüklerini ağızlarından düşürmeyen; Vietnam’da ölen komünistlere ağıtlar yakan insanlar, Doğu Türkistan’da katledilen Türkler için seslerini çıkarmamaktadırlar. İşte Türklüğü bir kenara itip küreselleşen bu düşünce yapısı Vietnamlı komünistlere şehit, Doğu Türkistan’daki Müslüman Türklere ise terörist demektedirler.
Fakat öyle insanlar var ki burada öldürülen her Türk için Müslüman Türklük adına çırpınan kalplerinden bir damla daha kan akıtmaktadırlar. Türklüğün gözyaşı Çin’i elbet bir gün boğacaktır. Bu inanç ve düşüncelerle ölen mücahitlerimize Allah’tan rahmet, bütün Türk Dünyasına ise sabır diliyorum. Güneşin bizim topraklarımız üzerinden doğacağı günün hasretiyle hepinizi Allah’a emanet ediyorum."
Alıntıdır...
Yine tarihin Türklere cilvesi olarak İki Türk devleti Asya’ya sığmamış ve bir devletin yıkılması şart olmuştur. Tarihin bu cilvesini Uygurlar kaybetmiş ve bu büyük çamın bir kozalağı olarak yıkılmıştır.
İşte böyle büyük bir devlet tarihteki miadını doldurup yıkıldığı vakit, bir akbabanın avının ölmesini beklediği gibi Türk düşmanları da bunu fırsat bilerek bölgeyi hâkimiyetleri altına aldılar. Özellikle Çin Devleti; bölgede uzun yıllar direnişle karşılaşmasına rağmen baskı ve şiddetle buradaki vatandaşlarımızın yaşam haklarını ellerinden aldı. Zira Çin’de komünist ihtilal yaşandıktan sonra insanın en temel hakkı olan yaşama hakkı tamamen yok oldu.
Bugün gördüğümüz kadarıyla yine yıllar öncesindeki vahşilik devam etmektedir. Geçtiğimiz günde yüce Türklüğün vazgeçilmez şehri, Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi’de 140 Türk hunharca katledilmiştir. Dünyanın neresinde olursa olsun bir Türk’ün burnunun kanaması yüreklerimizi dağlamaktadır. Yüreklerimiz aldığımız bu kara haberden sonra tarifi imkânsız bir acıyla kavrulmuştur.
Emperyalist emeller uğruna burada ölüm gün geçtikçe artmaktadır. Doğu Türkistan Türkleri, üzerlerinde nükleer denemeler yapılan, yeni silahların ve savaş teknolojilerinin denendiği birer denek topluluğu haline getirilmektedir. Diğer bir Türk devleti olarak Türkiye aleyhine açılan bütün davalarda, Türkiye’yi haksız bulan AİHM ve dünya kamuoyu Türklere yapılan bu işkencelere her zaman olduğu gibi gözlerini yummaktadır. Doğu Türkistan’daki ırkdaşlarımız katledilirken, her gün değişik bir silahın denenmesinde kullanılırken; mevcut iktidar sahiplerinin ekonomik ilişkilerin bozulmaması uğruna hiçbir şekilde tepki göstermemesi de içimizi yakan diğer bir durumdur. Sadece devlet nezdinde kalmamakla beraber; Türk kamuoyu beyinleri satılmış aydınlar tarafından da uyutulmakta ve bu konuda duyarsızlaştırılmaya çalışılmaktadır. Her fırsatta insan hakları ve barış sözcüklerini ağızlarından düşürmeyen; Vietnam’da ölen komünistlere ağıtlar yakan insanlar, Doğu Türkistan’da katledilen Türkler için seslerini çıkarmamaktadırlar. İşte Türklüğü bir kenara itip küreselleşen bu düşünce yapısı Vietnamlı komünistlere şehit, Doğu Türkistan’daki Müslüman Türklere ise terörist demektedirler.
Fakat öyle insanlar var ki burada öldürülen her Türk için Müslüman Türklük adına çırpınan kalplerinden bir damla daha kan akıtmaktadırlar. Türklüğün gözyaşı Çin’i elbet bir gün boğacaktır. Bu inanç ve düşüncelerle ölen mücahitlerimize Allah’tan rahmet, bütün Türk Dünyasına ise sabır diliyorum. Güneşin bizim topraklarımız üzerinden doğacağı günün hasretiyle hepinizi Allah’a emanet ediyorum."
Alıntıdır...